Adap insan içindir. Bir Müslüman, İslam adabıyla yaşadığı müddetçe sağlam bir İslam kültürüne sahip demektir. Böyle bir millet özelliğini ve özgünlüğünü kültürel birikimiyle gösterir. Ortaya çıkan medeniyet ise sahip olduğu, yaşadığı, koruduğu kültürün eseridir.
Bu inançla iki önemli konuyu siz değerli gönül dostlarımla paylaşmak istiyorum:
Kültürümüz ve Adab-ı Muaşeret.
Geçtiğimiz günlerde Sırbistan’ın Sancak bölgesinde bulunmaktaydım.
Balkanlar’da Osmanlı izlerinin korunduğuna, yaşatıldığına şahit
olmanın mutluluğunu yaşadım. İnsanların kendilerini ‘Osmanlı’
olarak tanıtmaları gurur vericiydi. Kültürleri,
gönüllerinde bir miras gibiydi.
Toprakları fethedilmiş o insanların gönlünü; din, ırk, mezhep
ayrımı yapmaksızın hizmetler vermiş, insan olmanın özelliğini ve
güzelliğini hissettiren adalet ve vicdan özgürlüğü içinde yaşatmış Osmanlı’nın
İslami kültürü fethetmişti. Bu fetih, Osmanlı’daki İslami ve
insani idare şeklinin adıydı. Bu fetih İslam kimliğini hakkıyla taşıyan
kardeşlerimizin, İslam adabına uygun yaşadıkları kültürün fethiydi.
İşte bu kültürel anlayışı gönüllerine nakşetmiş olan Boşnak
kardeşlerimiz, kendilerini tarif ederken; sınırları
değiştirilmesine, asimile edilmelerine, dini baskılara maruz
bırakılmalarına, Osmanlı’dan sözde koparılmalarına rağmen, ‘Biz Osmanlı’yız!’
diyorlarsa hala sahip oldukları kültürün güzelliğiydi. Bu kültürün
temelinde ise, Kur’an, sünnet ve adab-ı muaşeret vardı.
Balkanlar’dan edindiğim bu tarihi kültürel izlenimimi, oradaki
kardeşlerimizin Türkiye Cumhuriyeti'ne bakış açılarını, gönüllere
seslenen TİKA’yı, son sancağın nasıl teslim edildiğini, Osmanlı'dan kalma
Balkanlar 'ın en son ve en büyük salatin camisi olan Sultan Valide Camii'nin 95
yıl aradan sonra tekrar ezan ve Kur'an' la nasıl buluştuğunu, bir sonraki
yazımda siz değerli gönül dostlarımla paylaşacağım.
Yüce dinimiz, Kur-an Kerim ve Peygamber Efendimiz
‘in sünneti (sav) üzerinedir.
Toplum içinde yaşayan insan, dini doğru anlar ve yaşarsa, kültürü de
doğru anlar. Dinimizin gayesi bizlere sadece ahiret mutluluğunu
temin etmek değil aynı zamanda insanların ferdi ve toplumsal
hayatında etkin bir rol üstlenmektir. Din, kültürü oluşturan önemli bir
unsurdur. Kültürümüzün toplum üzerindeki güzel etkisini dile getirirken asıl
önemli konumuz olan ‘Adab-ı Muaşeret ’i iyi kavramak gerekmektedir.
Bildiğimiz gibi âdâb, edebler, güzel huylar, iyi haller ve davranışlar; her
konuda haddini bilip sınırı aşmamak demektir. Muaşeret ise şartlar demektir. En
güzel ve hiçbir zaman eskimeyecek olan âdâb ve ahlâk, Kurân-ı Kerîm’de
öğretilen ve Hz. Peygamber’in sünneti ile tatbik edilip yaşanan âdâbtır..
Müslüman kişinin hedefi; Kur’ân’da ifade edilen ve Hz. Peygamberin (asm) bizzat
söz ve davranışlarıyla gösterdiği görgü kurallarını şahsî ve içtimaî hayatında
yaşayarak göstermektir. İşte bu noktada iyi bilinmelidir ki, İslam’ın insana
layık gördüğü adab-ı muaşeret, bir Müslümana yakışan kültürün, yaşanan
halidir. Adap insan içindir.
Bunu henüz on üç yaşımda, Anadolu 'dan dan İstanbul'a İslami
bir eğitim almak için geldiğimde yaşayarak öğrendim. Kaydolduğum İmam Hatip
Lisesi'nde hocalarımın tavsiyesiyle Kur'an bilgisine daha iyi sahip olabilmek
ve daha güzel dini eğitim alabilmek için Sümbül Efendi Erkek Kur'an
Kursu'ndan yararlanma fırsatı buldum. Çocukken Kur'an kursu denince
aklıma, sadece Kur'an-ı Kerim'in güzel okutulmasını sağlayan yer
gelirdi. Sümbül Efendi Kur'an Kursu'nda çok değerli
Mustafa Yılmaz hocamın, bizlere "Çocuklar, sadece Kur'an-ı Kerim' i
güzel okumanız yeterli değil; çünkü bizim toplum olarak; okuduğunu
anlayan, her şeyiyle donanımlı , 'Adab-ı Muaşeret' kurallarını bilen Müslümanlara
ihtiyacımız var." nasihati bugün gibi kulağımda.
Çocukluğumdan bugüne öğrendiğim bu güzel değerleri kıymetli
hocalarımdan aldığım feyzle besleyerek ‘ADAB-I MUAŞERET’ başlığında
toplamayı kendime bir vazife bildim. İslami kültürümüze bir nebze olsun katkı
sağlayabilme adına hala Sümbülefendi erkek kuran kursunda okutulan ”İSLAMİ ve
İNSANİ(ADAB-I MUAŞERET)DAVRANIŞ KURALLARI”nı Sizlerle paylaşayım.
Hulâsa; Din, kültürdür. Kültürün kaynağı insandır. İnsan kalabilmenin sırrı ise sahip olduğumuz kültürü yaşamaktır, korumaktır. Balkanlar'da beş yüz asır önce hüküm sürmüş Osmanlı'yı hâlâ yaşatan da kültürdür; bizleri insani ve İslami kurallarda birleştiren nasihat de kültürdür.
Bu nasihatleri tekrar hatırlatmayı bir borç biliyor, siz değerli gönül
dostlarımı sevgiyle selamlıyorum.