Ülkenin birinde meteoroloji uzmanları ile mühendisler bir iki
hafta içinde kuvvetli yağmurlar yağacağını ve küçük bir kasabanın yakınında
bulunan barajın taşarak felakete yol açabileceğini söylemişler.
Bu haber üzerine o kasabada yaşayan halk kasabayı terk etmeye
başlamış. Bunu gören kasaba papazı
"Evlerinizi terk etmeyin, dua edin. Allah inananları
korur", diyerek bir kısmını geri
döndürmüş. Bir kaç gün sonra şiddetli yağışlar başlamış ve sular yavaş yavaş
kasabayı etkisi altına alırken papazın sözleri ile kalanlar da kasabadan
gitmeye karar vermişler. Fakat papaz bunlara da, "Allah inananları korur. Kiliseye gelin,
dua ederek ondan yardım isteyin", diyerek gitmelerini istememiş.
Çok geçmeden kasabaya yakın olan baraj taşmış ve kasabadaki
tüm evler, binalar hızlı bir şekilde sular altında kalmaya başlamış. Bunu gören
papaz ve yanında kalan beş kişi kilisenin çatısına çıkarak dua etmeye devam
etmişler. Bu arada kurtarmaya gelen iki sandal, üç bot, bir helikopteri de,
"Biz Allah'a sığındık. O inananları afetinden korur" diye geri
çevirip, yardımı kabul etmemişler. Çok geçmeden kilisenin çatısı çökmüş, papaz
ve beraberindekiler sular altında kalarak, boğularak can vermişler.
Papaz, diğer dünyada meleğe sormuş, "Benim gibi
yıllarını dine adayan, yaradana ve sizlere inanan bir kişiyi niye korumadınız?
Sizin inançlı insanlara layık gördüğünüz kader bu mu?"
Melek cevap vermiş, "Allah sizler için bizi
görevlendirdi. Biz önce haber, sonra gitmeniz için zaman, daha sonra da iki
sandal, üç bot ve bir helikopteri kurtulmanız için vesile ettik. Fakat sen,
uyarı ve yardımları her seferinde geri çevirdin. Kendin ve bu beş kişiyi ölüme
götürdün. Bu muydu senin dine inancın?"
Yıllar önce dinlediğim bu hikayedeki gibi bu tür "papaz
anlayışına" ahirette ne olur, yeri neresidir bilemem. Fakat içinde
yaşadığımız hayatta ne olacağı belli!..
* Dere gibi akarsuların yataklarına ve çevresine yerleşimler
kurulur ve bundan dolayı dere yatağının daralmasına sebep olunursa...
Resmi belgelere göre, ülkemizde ki bu tür yerleşimlerde
1956-2016 yılları arasında 225 taşkın olduğu ve 35 can aldığı belirtiliyorsa...
Tarım ve Orman Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü’nün 2019
yılında hazırladığı, “Batı Karadeniz Havzası Taşkın Yönetim Planı” göre,
Karadeniz Bölgesinde 8 ilde toplam 224 yerleşim biriminin taşkın riski altında
olduğu belirtildiği halde, buralarda önlemler alınması gerekirken hâlen
binaların yapılmasına izin veriliyorsa...
Ülkemizde son dönemlerde oluşan sel felaketlerinin boyutunun
büyük olmasının sebebi beşeri kader olsa gerek!
* Aynı şekilde %30'a yakını ormanlarla kaplı olan ülkemizde,
Orman Genel Müdürlüğü verilerine göre, Türkiye'de 1937 ile 2020 yılları
arasında kaydı tutulan orman yangını sayısı 114 bin 941 olduğu
belirtiliyorsa...
Küresel ısınmanın
etkisiyle de artan bu yangınların 16 bininin son beş yılda gerçekleştiği, 62
bin 315 hektarlık alanın alevlere teslim olduğu ve bu yangınların çoğunun
Ağustos ayında çıktığı biliniyorsa...
Buna rağmen, orman yangınlarında kullanılan yangın söndürme
uçaklarının ülkemizde fazla olmaması, olanında kullanılamaz durumda olduğu
söyleniyorsa...
Ağustos ayı itibariyle ülkemizin bir çok yerinde çıkan, 100
bin hektarı aşan yeşil alanın yok olduğu, Cumhuriyet döneminin en büyük orman
yangınlarına, can ve mal kayıplarına şahit olmamızın sebeplerinden biri de
beşeri kader olsa gerek!
* Bir gazete de aynen şöyle yazıyordu,
"Afganistan
bağımsızlığına kavuştuktan sonra Emanullah Han yönetiminde Atatürk’ün yolunu
izlemeye çalışmıştır. Emanullah Han Atatürk’ü ziyaret etmiş, O’nun
tavsiyelerini almış, O’nun devrimlerini uygulamaya çalışmışsa da başarılı
olamamıştır. Karşılaştığı gerici ayaklanma sonucunda 1928 yılında ülkeyi terk
etmek zorunda kalmıştır."
Afganistan, Suriye, Libya, Irak gibi ülkelerin ve halklarının
durumları belli olduğu halde; Algı operasyonları ile Atatürk adının
küçültülmeye çalışıldığı, laiklik, akıl ve bilime dayalı gerçekleştirdiği
devrimlerin yok sayılmaya, hatta "din" adına kötü gösterildiği
ülkemizde Türk halkı, özellikle de Türk kadını olarak bunu görmezden
gelirsek...
Ülkemize "bir şekilde" girip, şehirlere dağılarak
ticarete bile başlayan milyonlarca Suriyeli, şimdi de Afgan mülteciler, eğer
sağ salim yurtlarına gönderilmez de ülkemizde kalırlarsa ve yıllar sonra
"Bizler bu ülkede çoğunluğuz, eğitim, kültürel, siyasi haklarımızı
istiyoruz" derlerse...
Bunların ülkemizde açacağı tahribatlar nasıl olacaktır ve
bunlar nasıl bir kaderdir? Bunlara da siz karar verin.
* Hangi siyasi oluşuma veya lidere sempati duyarsak duyalım,
bu türlü beşeri kaderlere ortak olmamak için; İlim, bilim, tecrübe ışığında
konuşan uzmanları can kulağı ile dinlememiz, dinlediklerimizi dillendirerek
devletimizin daha da güçlü olmasını sağlamak hem vatandaşlık, hem de vicdani
insanlık görevimizdir.
Bizlere, bizlerden sonra da çocuklarımıza emanet olan, ilahi
kader olarak doğduğumuz bu güzel ülkemizde, güzel kaderleri hep birlikte
paylaşmak dileğiyle.
Sağlıcakla Hep Mutlu Kalalım