Beykoz’da doğmuş ve büyümüş bir birey olan, aynı zamanda Siyaset ve Sivil Toplum Kuruluşları vasıtasıyla bir dönem adından sıkça söz ettiren İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Maden Yatakları – Jeokimya Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Öztürk Beykoz yerel basını ile “Ey köylüler birleşiniz, kooperatifleşiniz…” başlıklı makalesini paylaştı. Prof. Dr. Öztürk’ün makalesini orijinal haliyle okuyucularımızla paylaşıyoruz…
Ey köylüler
birleşiniz, kooperatifleşiniz…
Prof. Dr.
Hüseyin Öztürk
İki Alman ekonomist Marks ve Engels’ in
1848 yılında yayınladığı Komünist manifestonun ana mottosu “Dünyanın bütün
işçileri birleşin” idi. İşçiler
birleşerek burjuva sınıfının üretim araçlarına el koyup kamulaştıracak, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya kurulacaktı. Komünist
manifesto ideali 1917 de gerçek oldu, ama bunun bir hayal olduğunu anlamak için
74 yıl daha beklenecekti. 1980 li yıllarda Rusya’da sosyalizmin terk edilmesiyle
tüm dünyada sorunlar çözülmedi. Hatta arttı ve içinden çıkılmaz hale geldi. Dünyamızın
son yüz yılında nüfusun ve tüketimin çılgın artışı büyük bir ekolojik krizi de
beraberinde getirdi. Toprak, hava ve su kirlendi, yüzlerce canı türü yok oldu,
büyük savaşlar yaşandı. Büyük beton kentler kuruldu ve plastikten yeni bir kıtı
oluştu ve antropojen olarak adlandırılan
yani bir çağa girildi. Ve bugün kentler ve insanlık küresel iklim
değişimiyle ilgili zamanını ve boyutunu kestiremediği büyük bir afetle karşı
karşıya geldi…
Sosyalizm bir ütopya olarak pek
çoğumuza göre artık geride kaldı. ABD’nin
başını çektiği kapitalist ülkeler bloğu ile yarışa girilmesi, insanoğlunun ihtiyaçları giderilse
de ihtirasların giderilememesi ve varoluşundan gelen egosunun bastıramaması vb. sebeplerle kapitalizme
yenilgisi sonrası insanları heyecanlandıracak
yeni görüşler de üretilemedi. İnsanlık ekolojik sona doğru son sürat gitmesine rağmen sınıfsal ( emek-sömürü
esaslı ), milliyetçi- ırkçı ( renk ve
millet esaslı ) ve dinsel- inanç esaslı politika
hala insanlığın ana gündemini oluşturuyor. Bunların dışında yeni bir ses, yeni bir soluk ABD
den John Bellamy Foster’den geliyor.
Foster yeşil Marksizm temalı yeni bir düşünce
akımını zorluyor. Foster özetle doğanın korunmasının insanlığın ana önceliğini
oluşturduğuna, eski deyişle “ baş çelişkisi” haline geldiğine vurgu yapıyor. Doğanın korunmasını
ve buna uygun sürdürülebilir kullanımını esas alan bu yeni yaklaşımla neden yeşil bir kominal toplum oluşturmanın gereğini açıklıyor. Foster’ in yaklaşımları yeni bir
sistem olarak olgunlaşmasa da son
zamanlarda hepimizin dikkatini yok olan
doğaya ( doğa bittikçe insanın da
bittiği) çeken bir yenilik olarak kabul edilebilir. Hele
günümüz salgın sürecinde…
Gelecek Büyük model
Bugün
yüksek sesle seslendirilmese de gelecekte
bir model olarak , dünyanın tek bir organizasyon tarafından örneğin Birleşmiş Milletler veya dünya egemenliğini eline alan bir süper
güç örneğin ABD tarafından yönetimi öneriliyor. Dünya devletinin- yönetiminin başkenti neresi olur bilemeyiz ancak onun altında
kıta yönetimleri de olabilir. Ve bunun altına
büyük nehir organizasyonları ( kıta
yönetimin bir alt yönetimi ) gelebilir. Nil
devleti, Mekong Devleti, Tuna Devleti, Brahmaputra Devleti veya yönetimi gibi.. Üçüncü ve dördüncü yapısal – siyasi yapılanma Nehir kollarının
büyüklüklerine göre il ve ilçe şeklinde alt yönetsel birliklerin kurulması süreci olacaktır. Sakarya nehir havzası valiliği,
Kızılırmak nehir havzası valiliği
gibi ve bunların onlarca kolları
için ilçe benzeri daha bir alt yönetimler
yeni hayallarimiz… Bu tür bir
yapılanmaya geçeceğiz ama yüz yıl ama
beş yüz yıl sonra..Uretim ve paylaşım sistemi de bu değişikliğe uygun yeni şekiller alacaktır. Kişisel mal- kaynak
yerine dünya kaynağı kavramı oluşabilir. Bu şimdiden dillendirilmiyor değil. Özellikle de
kaynak fakir- güçsüz ülkelerin elindeyse…
Yakın Gelecek Eylem Planı
Bugün cennet köylerini bırakarak kentlere
akan halkın çoğu, kent cehennemini veya toplu
bir kent hapishanesini yaşıyor. Ve bir
kurtuluş umutları da yok,
çocuklarıyla kentlerde esir düşmüşler ve ömürlerinin tükenmesini veya cezalarının bitmelerini bekliyorlar sessizce. Tıpkı idam
mahkumlarının sessiz bekleyişleri gibi. İçtiklerinden, yediklerinden,
soluduklarından, yürüdüklerinden zevk almadan.. Bastıran Kovid -19 ile daha da esaret içine girerek.. Kentlerde çalışarak,
çalıştırılarak hayatlarımızı kendi beton
cezaevlerinde geçirmeye harcıyoruz. Sistem böyle çalışıyor, beton, rant, siyaset, kaos, çöküş
ve yok oluş iç içe geçmiş şekilde …
Geriye Dönüş
Tüketim esaslı kentlerde toplanma ve buna paralel artan halk
sağlığının genlere varacak
ölçüde hızla bozulmasına ve diğer yandan ekolojik krizin derinleşmesi şeklinde
özetleyebileceğimiz yok oluşa karşı
durmak ve zaman geçirmeden yeni
organizasyonlara girmek
durumundayız. Organizasyonun en önemli
noktası kırların, köylerin belli bir
nüfusla donatılması, buradaki suların, toprakların, meraların, ormanların
köy - dere havzası kooperatifleri tarafından korunarak kullanılmasıdır. Bu kıra
dönüştür ve bugün pandemi
sonrası kıra dönüş tüm dünyada
yeni, ancak bir o kadar da kontrolsüz
bir yönelim halini almıştır. Köylere dönüş; köylerin planlanmasını da gündeme getirecektir- getirmelidir. Bunun için her bir nehir – dere havzası içine düşen köyler hem tekil, fakat aynı zamanda bir sistem olarak bütüncül ele alınmalı, havza esaslı yeni bir kalkınma
programları oluşturulmalıdır. Bir taraftan nehir ve dere birlikleri kurulmalı, havzaların geleceğini
buradaki kamu kuruluşları ( tarım il-ilçe müdürlükleri başta olmak üzere
) köy kooperatifleriyle, köy koopların birleşimiyle oluşmuş kooperatif birlikleriyle birlikte tasarlanmalıdır.
Köylülerin kooperatif kurmasına yardımcı olması için tüm vali kaymakam ve belediye başkanları zaman geçirilmeden görevlendirilmelidir. Belediyeler, kaymakamlıklar kentlerdeki köy dernekleri ile toplantılar düzenlemeli, kooperatifleşme konusunda kentlerdeki köylülere gerekli teknik (hukuki) ve maddi destek sağlanmalıdır. Yoğun göçer nüfuslu Beykoz için bu durum ayrı bir önem arz ediyor. Köylerde toprak kalitesi ve arazi kabiliyetine göre yeniden bir kullanım planlaması zaman geçirilmeden yapılmalıdır. Çıkarılacak kanunlarla üniversiteler ve bölge kalkınma ajansları da bu konuda görevlendirilmelidir. Hayvancılık, tarım, su ürünleri yetiştiriciliği, enerji, ulaşım, yerleşim, atık yönetimi havza ve koy ölçeğinde ele alınmalı, kırların korunması- kullanılması ve insanla buluşması ve nüfuslandırılması sağlanmalıdır. Özellikle kentlerin yaşanmaz olduğu ve hele hele bugünkü salgın döneminde ve tarımsal üretime ihtiyacın arttığı bugünlerde şehirlerde binlerce köy dernekleri aracılığıyla köyler yeniden el alınmalı, havza esaslı köy dernekleri birliği, muhtarlar birlikleri gibi birlikler ve bunların eylem planları zaman geçirilmeden oluşturulmalıdır. Yüz yetmiş yılı geçen “bütün işçiler birlesiniz” yerine bugün “ bütün köylüler birleşiniz, kooperatifleşiniz ve arazilerinize, sularınıza, sahip çıkınız, üretimi ve tüketimi birlikte planlayınız” demek bir zorunluluk olarak önümüzde duruyor. Bilimle ve bilgiyle yürüyecek, havza esaslı kırsal yenilenme, bölgesel yenilenme, kıtasal yenilenme geleceğin modeli olabilir. İnsanlık bugün Mars ve diğer planetler üzerine araştırmalar yapıyor olsa da, ortak varlığımız Dünyamızdan başka yaşayacağımız bir yer henüz ufukta görülmüyor.
Beykoz,İstanbul Üniversitesi,Prof. Dr. Hüseyin Öztürk