Düşünüyorum da,
cenneti cehenneme çevirme konusunda üstümüze yok.!!
Bu da nereden çıktı...
diyenler olacağı gibi… Haklısın diyenlerinizi de duyar gibiyim… Çalışmaktan
arta kalan zamanlarımda, kendi çapında, bir gezginim...
Ama gezerken, gözlemleyen,
öğrenmeye çalışan, kıyaslar yapan ve de eğlenmeye gayret eden birisiyim. Daha
ileri gidip, şöyle de düşünmüyor değilim… Acaba Allah bizlere cenneti bu dünya
da sundu da biz mi kıymetini bilmiyoruz?
Öyle ya, Dünyanın birçok noktasına bakarak, her şeyi olan bir
coğrafyamız var. Bunda hemfikiriz.
Düşünsenize, güneşi ucundan gören, sürekli sis, pus, yağmur altında
olan ülkeler ve insanları. Dört mevsimi doya doya yaşayan ve her mevsimin
kendine özgü sebze ve meyveleri ile sofralarını zenginleştiren topraklar…
Lakin… Bizlere her açıdan cömert davranan doğa ya verdiğimiz zarar
içler acısı. Yurdumuzun her köşesinde ayrı bir ızdırap konusu; Çevre kirliliği…
Karadeniz de, Ayder, Uzungöl adeta kan ağlıyor. Kendi insanımız doğayı
katlediyor, rant uğruna olmadık çirkin yapılaşmayla o güzelim yaylaları, yaşanmaz
hale getiriyorlar. Son yıllarda buraya akın eden, Arapların yarattığı görüntü
kirliliği ve ilkellik tahammül edilesi bir durum değil...
Ege de durum çok farklı değil, Çeşme de merkeze elli metre mesafede, yol
kenarları, caddeler çöp yuvası, pet şişeler, torbalar, konteynerlar dibinde çöp
ve atık ev eşyaları..na-tamam bırakılmış parke taşlar, kumlar, toz duman… Yollar
araç mezarlığı, otopark yok, yetkili yok... dar yollarda çift sıra araç
parkedenler… vs…
Keşke bütün bu çirkinlikleri, köşem de fotoğraflarla destekleme imkânım
olabilseydi... Bodrum… Ülkemizde turizm, tatil dendiğinde ilk akla gelen ilçe…
Belki de Muğla’dan daha çok bina ve yapıya ulaşmış bir ilçe. Yaz aylarında il
merkez nüfusunu yakalıyordur diye düşünüyorum. Girişinden itibaren, ne yana
baksanız evlerle dolup taşmış. 90’lı yılların Bodrumu yok artık.
Nerede bir tepe var, orada yeşillik yok edilip, beton yığınları halinde
ev ve oteller yapılmış. Tamam, Ülkemiz için Turizm bacasız ekonomi ama bununda
bir planı projesi, olur hali vardır. Standardı olmayan öyle haller var ki..
Bir de serbest piyasayı en acımasız kullanan Esnaf’ı..!! Özellikle de yabancılara
karşı çok acımasız ve insafsızlar... Bire on katarak satış yapıyorlar. Sonra da
neden turizm istediğimiz seviyeye gelmiyor diye dövünüp duruyoruz..
Bir Lahmacun ’un 80-300 TL ye satıldığını okuyor veya duyuyoruz da;
Buna razı gelen ile göz yuman merci ile ilgili ne yapıyoruz..! Hiç… Hatta gülüp
geçiyoruz...
Bir curcuna da Alaçatı… Denizi olmayan, daracık sokak aralarında cafe, restaurant,
mağaza, barlardan müteşekkil Alaçatı, fahiş oda fiyatlı otelleri ve sokaklarda
Balık istifi birbirinin üstüne tırmanırcasına yürümeye çalışan insanların akın
ettiği tatil beldesi... Öyle ki, yürümeye çalışanları oturduğu yerden, zevkle
seyredenler başka bir alem. Alabildiğine marjinal ve renkli kıyafetler, tipler
hep bir arada.
Oturup izledin mi ki, biliyorsun deseniz, Hayırrrr. Bir dondurma yeme
zamanında çözüyorsun her şeyi. Esnaf, hep aynı, hep çok kazanmanın peşinde.
Kimi buna aldırış etmiyor. Onları kendine getirmeyi düşünmüyor..
Yan yana iki plaj… gökyüzü, deniz, kum, sahil aynı, birinde şezlong 80
TL diğerinde 30 TL buna bile tepkisiziz..!! Neden..?? Hava... Havamız battı
batacak, farkında değiliz… Ve yaz aylarının en mutlu şehri, İstanbul… Dünyanın
en güzel şehri... burada her şey var… 99 millet, kültür, sanat, eğlence, yemek
içmek, deniz çok başka.
Felç olan trafiğin olmayışının verdiği rahatlıkla geziyoruz boğazı, merkezleri, zamanı daha iyi kullandığımız zamanlar oluyor bu aylarda... Her şeye rağmen bir Cennet…!!! Bize rağmen..!!