Taş taş üstünde kalmayan memleketimde, gün geçmiyor ki yeni yazılmış, bir hikâyenin içine daha düşmeyelim.
Kim suçlu, kim suçsuz artık ayırt edemezken, acaba bu
duygularımızı yıllar önce ayakkabı kutularından çıkan paralar mı bozdu onu da
bilemiyorum.
Her şeyin olağan geldiği memleketimde, hiç bir şeye
şaşırmıyor oluşumuzun nedeni, yıllardır gözlerimize bağlanan at gözlükleri mi
ne dersiniz ?
Yerelden Genele başlatılan hareketlilik, kasırga gibi
büyürken etrafı toza dumana katmayı da ihmal etmiyor.
Beğenilmeyen, anlaşılamayan Z kuşağı meydanlarda sesi en
çok çıkanlar arasında olurken, bir kesimde olan biten gerginliği evlerinden
izlemekle yetiniyorlar. Gözüme bir an da Başkanı soruşturma geçiren bir
belediye meclisi, ön sıralarda tartışma ve kaos ortamı, en arka sırada
telefonda oynan batak oyunu geldi.
Nereden bakarsan aynı umursamazlık, balıkta baştan
kokuyor demek ki, gerçek olmaması gerektiği kadar gerçek işte...
Aklı hala sağlam olan insanlar, adalete güvenerek,
suçları yoksa nasılsa çıkarlar derken, tutuklamaların usulsüz olduğunu söyleyen
hukuk profesörü bir an da görevden alınıyor.
Aklımla oynanırken, bir yandan da hukukun eğilip
bükülebilen bir şey olduğunu düşünmeye başlıyorum. Çünkü bu düşünceye sevk
ediliyorum. Herkesin manifestosu kendineyse, benimki de böyle olsun diyor,
hikâyenin kahramanlarını, yan karakterlerin uyumlarını ve piyonların dev
oyunculuğunu takip ediyorum.
Saygılarımla...