Yüreğimiz kan
ağlıyor. İyiyim demeye utanır olduk. İnsanlık böyle zulüm görmemiştir
tarihte. Gözler önünde sırf Türk oldukları için Müslüman oldukları için bir
millet türlü işkencelerle acımasızca katlediliyor. Tüm dünya ise üç maymunları
oynuyor. Acımız, yaramız, kaybımız, ayıbımız büyük. Kanayan yaramız Doğu
Türkistan…
Türkiye’de 50-60 bin
kadar Doğu Türkistanlı yaşıyor. Onların akrabaları toplama kamplarında Çin
işkencesi altında. ‘Kim bilir! Neler oluyor? denilmez artık; sağır sultan duydu
da Müslüman kardeşlerimizin neler çektiğini bir insanlık duymadı.
Bu zulüm; hele ki
Müslümanlara ve en can yakan yakınlıkta Doğu Türkistan’da Türklere
yapılan bu zulüm bize… Dinimize, Yüce Kitabımıza, Peygamber (sav)
Efendimiz’e yapılan saldırıdır.
Doğu Türkistan?
Çinlilerin taktığı
isimle “Şin – Can” yani yeni kazanılmış toprak demek. Bu kelimeyi asla ve asla
kullanmayacağız ama neden “Şin – Can” dediklerini söylemek adına önemli.
Doğu Türkistan, Orta
Asya’nın orta bölümünde yer alan büyük Türkistan’ın doğu kesimidir. 1949
yılından bu yana Çin Halk Cumhuriyeti’nin siyasi ve iktisadi kontrolü
altındadır. Bir ortaçağ Uygur el yazmasında “Uygurların Ülkesi” anlamına gelen,
“Uygur Έli” terimi bulunmuştur.
İçinde yaşadığımız
yüzyılda ekonomik, siyasî ve dinî açıdan kamplaşmalar nedeniyle özellikle
Müslümanlar zarar görüyor. Ekonomik gücünün arkasına sığınan Çin’in özellikle
Birleşmiş Milletler Konseyi’ndeki ağırlığı, Şanghay İşbirliği Örgütü’ne üyeliği
nedeniyle elde ettiği ayrıcalık ve siyasi pozisyonu nedeniyle insan haklarını
ihlâl ederek acımasızca zulüm yapıyor ve Müslümanları asimilasyona uğratıyor.
Neredeyse 70 seneye
yakın Müslümanlara baskı uygulayan Çin, Urumçi’de başlattığı katliam ve
zulümlerini arttırarak devam ettiriyor. Bu zulmü gören Müslüman
olunca hele bir de Türk olunca zaten dünyanın gözleri kapalı, kulakları sağır
oluyor. Yine tek ses Türkiye’den ve Türk milletinden geliyor ama o da Çin’in
duvarına çarpıyor.
Dile kolay…
1993’ten bu yana Doğu
Türkistan’da eğitim dili Çince (zorunlu). Oruç tutmak sağlığı bozduğundan
yasak. 2008’den bu yana dini nikâh da yasaklandı. Cami ve mescitlere girişi de
öyle. Türk Bayrağı ve Ay Yıldız ya da Türk Bayrağı’na benzer bir figür mü var?
İşte o zaman cezaevinde üç yıl sizi bekliyor ve artık Çin devleti tarafından
sakıncalı grubuna dahil edildiniz.
Bitmedi… Yolda
herhangi birine “Selamün Aleyküm” diyemezsiniz. Çünkü bu, dinde
radikallik içeriyor ve yasak.
İslam ve Türk
isimlerini çocuklarınıza koyduğunuz zaman anında suçlusunuz ve çocuğunuzun ismi
Çince bir isimle değiştiriliyor.
Çin’in güvenlik
güçleri yakın zamanda işi öyle bir azıya almışlar ki, artık evlere baskınlar
verip başörtülü kadınların olup olmadığını kontrol ediyorlar.
2017 yılından
itibaren toplama kampları adı altında Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin DNA’sı
toplanıyor, kısırlaştırılıyor. Burada yaklaşık 3 milyon Uygur Türk’ü var. Her
türlü işkenceye maruz kalıp, Çin’in çizdiği sınırlar dâhilinde bir hayata
zorlanıyorlar. Allah’ı inkar etmeleri ve dinlerinden dönmeleri isteniyor.
Yapmayanlara karşı ağır, sistematik işkenceler uygulanıyor. Bilinçaltı
uygulamalarıyla buradaki Türkleri intihara meyilli kişiler haline getirip
intihara sürüklüyorlar. Yakın zamanda kamplarda intihar vakalarının artmasının
nedeni de bu.
Çin, dünyanın gözü
önünde bir soykırım yapıyor ve hiç kimseden ses çıkmıyor. Şu anda Doğu
Türkistan’da demografik yapı bozulmak üzere. Çin nüfusu yüzde 47’ye kadar
geldi. Kısırlaştırma ve işkencelerle 3 yıl sonra nüfus Çin lehine dönecek ve
artık bu Türk toprağını resmen ilhak etme hakkını kazanacak. İşin sadece nüfus
değil ekonomik ve stratejik boyutu ayrı…
Utanmadan bir de iki
yüzlü davranıyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Devlet Bahçeli’nin ziyaretleri
sırasında Çin adeta bir melek oluyor. Hemen anında her camiden ezan sesi
yükseltip Çin devletine çalışan Doğu Türkistanlıları getirtip Çin’in ne kadar
insan haklarına saygılı olduğundan falan bahsediyorlar. Yakın zamanda bazı
televizyon kanallarında da aynı propagandayla özellikle Türkiye’de bir algı
operasyonu yaptılar ve kısmen de bu yalana inanan bir kitle yakaladılar.
İnançlarını
yaşayanlar hapsedildiği, evlerine zorla girildiği ve acımasızca
türlü işkencelerin yapıldığı Doğu Türkistan’da,1 Ocak 2019 tarihinden
itibaren namaz kılmak ve tesettür yasak. İnsan hakları ihlâllerini utanmadan
sürdüren Çin’e karşı İslâm ülkeleri seslerini çıkarmalı ve Çin’in uluslar
arası mahkemeler de yargılanması için baskı yapmalıdır. Kendi vatanların da
garip ve öksüz kalan Uygur Müslümanları itilip kakılırken, İslâm devletleri
nasıl olurda bu zulmü görmezlikten gelebilirler?
Doğu Türkistan’da
yaşanan bu insanlık dışı zulme siyasi ve sivil boyutta tepkilerimizi
gösterebilir ve yaşanan vahim olayı dünya kamuoyuna duyurarak zulme dikkat
çekebiliriz. Orada yaşanan zulme kulaklarımızı tıkayıp her şey yolunda
gidiyormuş gibi davranmak insanlık dışı…
Müslüman
kardeşlerimiz zulüm altındayken bize iyi olmak düşmez. 7’den 70’e… bu acıyı
hissedip, ilgili yerlere ses vermeliyiz. Elimiz yetmiyorsa dilimiz de mi
dönmüyor kalbimiz de mi hissetmiyor? Nemrut’un ateşini söndürmeye bir damla
suyla dökmeye çalışan bir kuş kadar da mı yüreğimiz yok. Ses vermeliyiz.
Acı büyük! Yara
büyük! Vebal büyük! Kayıp büyük! Günah büyük! Allah’a kalplerimizi ellerimizi
hep birlikte açmaya muhtacız! Ses versin insanlık... Uyuma İNSAN Yanıyor Doğu
Türkistan!
Hacı ARICI