Nice insanlar gördüm, üzerinde elbise yok…
Nice
elbiseler gördüm, içinde insan yok!
Bu dizeler Muhammed Celâleddîn-i Rumi, veya kısaca bilinen adıyla Mevlânâ’nın
yaşamış olduğu 13. yüzyılda kaleme aldığı sözler…
Aslında bu ay ki gözlem ve düşünce yazımın içeriği 2019 yılının sonlarına doğru
Çin’de bir balık pazarında çıktığı söylenen ve 2020 yılı başlarından itibaren
"Her koyun kendi bacağından asılır"," Bana dokunmayan yılan bin
yaşasın" gibi sözlerin ne kadar da yanlış ve bencilce olduğunu
ispatlarcasına, insandan insana bulaşarak zincirleme olarak kapımıza kadar gelen
ve tüm dünyayı kasıp kavururken bu zincirin halkası olmamak için çaba
gösterdiğimiz virüsün etkisi veya etkileyemediği…
Kimilerine göre laboratuvar üretimi, insanlığın insanlığa ihaneti... Kimilerine
göre de doğal ortamlarda oluşan ve insanlığa yapılan ilahi bir uyarı...
Sebep
ne olursa olsun virüs yayılmaya başladığı andan itibaren insanlara verdiği
panik, endişe, korku duygusu ile birlikte ölümün çok da uzak olmadığını her an
hatırlatır oldu. Hatta sadece hatırlatmak ile kalmayıp her gün haberlerde virüs
vakası ve ölenlerin sayısını artmış olarak görünce, kendimizi o rakamlara aday
görmeye başladık.
Hal
böyle olunca "Cennet de cehennem de bu dünya da" söyleminde ki gibi,
sanki amel defterimiz bu dünyada açıldı ve o ana kadar olan yaşantımız eğrisi
ve doğrusu ile "balık hafızalı" vicdanımızın süzgecinden sancılı bir
şekilde sayfa sayfa, geçmeye başlamıştı bile.
"Balık
hafızalı" vicdanımız diyorum... Çünkü haberlerde yayınlanan doğal
afetlerden, savaşlardan, kazalardan, açlıktan bazen onlarca bazen yüzlerce ölüm
haberlerini hatta üzerinde yaşadığımız toprak için canını veren şehit
haberlerini dinlerken oluşan üzüntümüz haber bitene kadardı. Sonra yine
şarkılar türküler... Örf ve adetleri, ahlak sınırlarını yerle bir eden,
insanlığı kirleten, dini inançları yok sayan program ve diziler reyting yapmaya
devam ediyordu.
Virüsten önce servetimize servet, kişiliğimize ün şan şöhret katma derdindeyken
ve bunları dünyanın olmazsa olmazı gibi görürken, bir virüs her şeyi alt üst
ederek bizi eve hapis ediverdi.
Kral Çıplak masalını çoğumuz biliriz...“Uzak bir ülkede,
giyimine kuşamına oldukça düşkün, kendini beğenmiş bir kral varmış. Kendini dev
aynasında görür, zekâsını üstün sanır, diğer insanları önemsemezmiş...” diye
başlar ve “…meydanda toplanan halk, kralı çıplak halde görünce çok şaşırmışlar
fakat hiç kimse cesaret edip söyleyememiş. Ta ki bir çocuk ‘Kral çıplak’ diye bağırana
kadar” diye son bulur…
Sadece bir
çocuğun "kral çıplak" diye bağırdığı gibi, sahip olduğumuz onca mal
mülk, giyim kuşam içinde manevi olarak nasıl da "çıplak" olduğumuzu,
çıplak gözle görünmeyen bir virüs bize haykırdı. Ve o andan itibaren tüm
insanlığın en değerli vazgeçilmezi birkaç liralık bir karış maske oluverdi.
Elbette
ki yüz binlerce insanın ölümüne sebep olan bu virüs dünya üzerinde var olmuş
ilk ölümcül virüs değil. Daha etkili ve kötülerini de insanlık tarihi gördü.
Örneğin, 14. yüz yılda görülen ve yüz milyonu aşkın insanın ölümüne sebep olan
veba gibi. 1918 yılında başlayıp bir kaç yılda milyonlarca insanın ölümüne
sebep olan İspanyol gribi gibi, vs. vs… Şu an için insanlığı etkileyen virüsün de
etkisi zamanla azalarak yok olacak veya aşısı bulunarak varlığı insanlığı
etkilemeyecek hale gelecek.
Peki, insanlık
dersini almış olacak mı?
Üzülerek söylemem gerekirse, ülkemiz için pek umutlu değilim!..
Çünkü
bu sıkıntılı süreçte izlediğim kadarıyla bir ülkenin ilk başta çocuklarına,
gençlerine örnek olması gereken, yüksek mertebelerde bulunan yöneticilerin ve
yönetime talip olanların medya üzerinden birbirlerine olan saygısızca
konuşmaları, yalanları, iftiraları halen devam edebiliyorsa... Ve bunları
izleyen insanlarımız, sadece dünyevi amaçlar için bu yalan ve iftiraların
savunucusu olup sorgusuzca taraf olabiliyorsa…
Maalesef ki; dünya üzerinde katil virüslerin biri gider diğerleri gelir! Fakat
vicdanlar balık hafızalı olmaya, Mevlana'nın söylemi her daim güncelliğini
korumaya devam eder.
Bana zaman
ayırdığınız için teşekkür ederim
Saygı
ve Sevgilerimle, Sağlıcakla kalın