1999 depremine gelmeden evvel de yurdumuzun çeşitli yerlerinde birçok kez, sallandık,
yıkıldık. Yaralandık, öldük! Darbeler yaşadık, yine giden canlarımız, maddi
manevi ve siyasi, idari kayıplarımız oldu. Paramız, malımız gitti, ekonomimiz
çöktü. Terör'e en çok maruz kalan olduk, senelerdir mücadele ediyoruz. Savaş
değil mücadele diyorum, zira savaş karşındaki devletse savaştır. Gerek içeriden
gerekse dışarıdan alçakça ve haince saldırı ve kumpaslara maruz kaldık,
kalıyoruz.
Bunlar, Türkiye ve Türk halkı olarak maruz kaldıklarımızdan bazıları. Yetmezmiş
gibi insanımızın mayası bozulmuş gibi! Vicdansızlık(!) Ahlaksızlık (!)
Hilekarlık (!) Düzenbazlık (!) Aç
gözlülük (!) Kontrolsüz davranışlar… Bunlar
ve daha fazlası, ne yazık ki yaşarken şahit olduklarımızdan bazıları. Daha
yakın zamanda, 11 ilin olduğu Güneydoğu bölgemiz yıkıldı, bundan da ders
almadık. Almıyoruz, almayacağız da...derken, Bolu Kartalkaya’da meydana gelen
otel yangınında yaşananlar.
Yanarak kömür olan canlarımız (her birine ayrı ayrı rahmet diliyorum) bir
bir toprağa verilirken yaşananlar ve konuşulanlar, sorunumuzun insan olduğunu
bas bas bağırıyor. Bir cephesi uçuruma bakan bina! 1998 yılında bunun bu
şekilde yapımına izin verenler, insan... O zamandan bu zamana, başta can
güvenliği için önemli her türlü unsurları denetleyen ve "olur"
verenler de insan...
Her konu da olduğu gibi, her zamanki hatalarımızdan biri şu ki; Sorunu hep
en tepe de arıyoruz. Oysa kanunlar, düzenleme ve yönetmelikler vardır. Bütün
bunları da hayata geçirenler, canlı tutanlar da insanlar… Şurası kesin ki,
ülkemizde bu tür olayları takip edip hayata geçirmeye yönelik yönetmelikler
Avrupa standartlarının da üzerinde, her kalem en ince ayrıntısına kadar.
Örneğin, merdivenin basamak uzunluğundan, kaçış aralığında neler olması
gerektiği, kaçış mesafesi, yangın esnasında devreye girecek, sprinker (yağmurlama)’nın
otomatik olarak çalışıyor olması, en küçük bir otelde dahi istenir. Yangın
musluğu (hidrand) bakımı, elektrikli pompa ve onu devreye sokacak jeneratör vs
vs vs... Kartalkaya’daki otel özelinde denetlenecek işleri uzunca sıralamak
mümkün.
Ancak gelin görün ki, yönetmelikler de bu kadar derin ve detaylandırılmış
bütün önlemlerin denetlenmesi, ülkemiz de üçüncü dünya ülkeleri seviyesinde. Denetlemeleri
yapanlar da insan... Denetim dosyasını olumlu verenler de... Geçtim bunları, yediğimiz
içtiğimiz her şeye zehir seviyesinde katkılar ilave ederek, sırf fazla kazanç
uğruna insan sağlığını bozan ve ölümlere sebep olanlar yine insan...
Otele dönecek olursak, günlük kazancının 1/5’i ile ultra konforlu bir alan
yaratması mümkün iken bunu yapmayıp, insanların canından can koparma pahasına
kazanma hırsı ile dolu olanlar da insan... Peki, ders alır mıyız?
Bence hayır... Tıpkı coğrafyamızın kaderi olan deprem konusunda olduğu gibi.
Birkaç hafta konuşur gündemde tutarız, gerçek sorumluları bulup cezalandırmak
yerine, saçma sapan siyasi ihtiraslarımız ile olmadık gündemler yaratır
oyalanırız. Sorunumuz insan...
Ben merkezli yaşamın getirdiği sosyolojik çöküntü halindeyiz. Bir tarafta
insanlar can pazarı yaşarken, ya da cenaze musalla taşında dua beklerken, video
fotoğraf çekme çabasında olanlar ya da başka bir olayı yardım etmek yerine
haber ya da hikâye yapmaya çabalamak. Hepsinin öznesi insan...
Yetkili kim ya da kimler, yayıncı organları da siyasi görüşe göre
yorumlayıp kendi çizgisinde birini ekranlara getiriyor. Hangisi doğru diye kafa
karışıklığı içinde debelenip duruyoruz. Bolu ili sınırları içinde olup,
lokasyon da Bolu Kartalkaya kayak merkezi olarak geçen bölgenin yerel
yöneticisi, insanları aptal yerine koyar gibi, burası Bolu ili sınırları
içerisinde değil ki, dediğini kulaklarımla duyduğumu söyleyen de insan.
Sözün bittiği yer tam da bu olsa gerek. Çürüdük mü ne!!
#heralandaahlak