Küçüklüğümden
beri Andımızı okumak, hep gururlanmama sebep olmuştu. Varlığımı Milletime feda
etmek, Ne Mutlu Türküm Diyene demek göğsümü kabartırdı, çocuk aklımla bağıra
bağıra okurdum, gözlerim dolardı.
İşte
bugünlerde, bana dış politikadaki gelişmeler tam da böyle hissettiriyor.
Türkiye’nin ne kadar güçlü bir devlet olduğunu dış politikadaki adımlarımızla
herkese hissettirir olduk.
Tarihten bu
yana, koalisyonlarla başa gelen birçok bürokratın maalesef ki, tabiri caizse
dik duruşlarının olmadığını düşünüyorum.
Atatürk’ün
dış politikada zekâ dolu hamlelerinden sonra, Kıbrıs meselesini saymazsak, bana
kalırsa en büyük adım şimdilerde atılıyor.
Yerli
kelimesinin önemi geç anlaşılmış olsa da, uçurumun kenarından her dönüş çok
kıymetlidir, buna canı gönülden inanıyorum.
Bunca
zamandır bu adımların neden atılmadığını elbette hepiniz gibi ben de
sorguluyorum. Neler değişti, şimdilik muamma. Bir Avrupa Birliği masalına
yıllarca gebe edilmeyi inanın sindiremiyorum. Çöken bir topluluğun kendini
nasılda eşsiz pazarladığını görmek, bunun yanında gücümüzü bilmemize rağmen,
sessizce köşemizde oturmak, bizim gibi tez canlı bir millete hiç yakışmıyordu.
Elbette
düzlüğe çıkmadık, ne zaman yerli mallarımızla kendimize yetebilen bir Ülke
oluruz, işte o zaman refah seviyemiz yükselir ama yıllarca uyutulan bu
duygularımız şimdi kendine geldi, dile geldi ve adım atarak iyileşmeye
çalışıyor.
Bazı
kesimlere zor gelen alkışlamak ve takdir etmek durumu ben de tam tersi işliyor.
Yeter ki Devletimin, Milletimin yararına olduğunu göreyim, ayakta bile
alkışlarım.
A parti B
parti fark etmez, devir birlik günüdür.
Milli
duygularımızla bezendiğimiz bu son haftalarda tarihi daha iyi yorumladığımıza,
Önümüzü çok daha iyi görebildiğimize inanıyorum.
Uzun zaman
sonra bağlarından kurtulmuş bir Türkiye, kendi kendine her alan da yetebilmeye
hazırlanan bir Türkiye, emperyalizme karşı çıkan komşularını ezdirmeyen,
çıkarsızca yardımlaşan Türkiye, çok güzel büyüyorsun, şimdi onlar düşünsün...