"İki bayram arası nikâh kıyılır mı?"
Günümüzde çok yaygın olan batıl bir anlayış, kulluğun
(ibadetin) sadece dikey boyut eylemleri olan namaz ve hac gibi temsili
ibadetlerle sınırlı sanılıp; hayatın diğer alanlarının (evlilik, aile, iş,
siyaset, devlet vs.) ibadet (kulluk) kapsamı dışında görülmesidir. Hem ibadet
hem de muamele yönü dolayısıyla, İslâm Hukuku'nda özel bir yere sahip olan
nikâhın, sıhhat şartları arasında “iki bayram arasında olmaması” gibi bir kayıt
bulmak mümkün değildir.
Dinimizde “ruhbanlık” olmadığı için evlenmek teşvik edilmiş
ve evlenmemekten hayırlı kabul edilmiştir. Hatta ibadet edebilmek için,
evlenmeme düşüncesine kapılanlar, bizzat Peygamber Efendimiz tarafından
uyarılmış,
“Benim sünnetimi terk eden, Benden değildir" (Buhari,
Nikah 1; Müslim, Nikah 5; Nesâî, Nikah 4; ârimî, Nikah 3) diye çok ciddî
şekilde tehdit edilmişlerdir.
Öte yandan bakılacak olursa, aslında iki bayram arası olmayan
gün de yoktur. Ramazan Bayramı ile Kurban Bayramı arasında iki ay on günlük bir
zaman varsa, Kurban Bayramı ile gelecek yılın Ramazan Bayramı arasında da
(kamerî yıl 354 gün olduğuna göre) yaklaşık dokuz ay on gün vardır. Biri 2 ay
10 gün olduğu için “iki bayram arası” kabul edilirken; ötekisi 9 ay 10 gün
olduğu için mi “iki bayram arası” kabul edilmez? Tabii böyle kabulün anlaşılır
ve mantıklı bir tarafı yoktur.
İki bayram arası ile kastedilen Ramazan Bayramı ve Kurban
Bayramı arasında düğün ve nikâh yapmanın ise, bir sakıncası yoktur. Hattâ iki
bayram arası Şevval Ayı'nda düğün yapmak sünnettir. Peygamber Efendimiz
(S.A.V.) Hz.Aişe Validemiz ile Şevval Ay'ında evlenmişlerdir.
(Müslim, Nikâh, 73)
Halk arasında söylenen "iki bayram arası düğün
yapılmaz" sözü ile ise, kastedilen hâdise şudur;
Bilindiği üzere, Ramazan ve Kurban gibi yıllık iki
bayramımızın yanında bir de haftalık bayramımız olan Cuma günü vardır. Yani
Ramazan veya Kurban Bayramı, Cuma gününe rast gelir, düğün de bugünlerde
yapılırsa; bu arada nikâh kıyma ile meşgul olunur da, Cuma namazına yetişememe
gibi bir tehlike baş gösterirse, o saat içinde nikâh kıymak caiz olmaz. Çünkü
bu saat içinde nikâhla meşgul olmak farz-ı ayn olan bir ibadetin terkine sebep
olmaktadır. Hayır yapalım derken, şerre sebebiyet verilebilir. Fakat böyle bir
sıkışıklığa meydan verilmeden Cuma namazından bir müddet önce veya namaz
kılındıktan sonra nikâh kıyılırsa pekâlâ olur, bir mahzur da kalmaz. Zaten
böyle bir hâl de, pek vukû bulmamaktadır.
"İki bayram arasında nikâh olmaz" sözünün bâtıl da
olsa târihî bir geçmişi vardır. Bu inanç İslâm öncesine kadar uzanan ve
Cahiliye Dönemi Arapları arasında yaygın olan bir batıl inançtır. Cahiliye
döneminde, Arabistan Yarımadası'nda Ramazan Bayramı'ndan sonra, yani Şevval
Ayı'nda bir veba salgını başlamıș. Hastalık pek çok kişinin ölümüne neden
olmuş. Bu nedenle Şevval Ayı'nın uğursuz olduğuna inanmıșlardı. Bundan dolayı
da onlar Ramazan'dan sonra başlayan Şevval Ayı'nda evlenmeyi uğursuz sayar,
düğünlerini başka bir tarihte yaparlardı.
Her Cahiliye âdetinde olduğu gibi, bu âdeti de bizzat
Peygamber Efendimiz yıkmış ve geçersiz kılmıştır. Resûl-i Ekrem Efendimiz Hz.
Âişe validemizle Şevval Ayı'nda nişanlanmış, üç sene sonra da yine Şevval
Ayı'nda evlenmiştir. Böylece iki bayram arası olan Şevval Ayı'nda düğün yapmak
ve nikâh kıymak sünnet olmuştur.
Zamanla hurafeye dönüşen bu inanışın yanında başka bir sebep
daha vardır.
Yoksulluğun hüküm sürdüğü yıllarda genellikle tarım ve
hayvancılıkla uğraşan insanların yıl içinde alışveriş yaptığı iki dönem vardı;
dini bayramlar ve düğünler. Yeni kıyafet, eşya alışverişleri sadece bu
zamanlarda yapılırdı. Bu iki harcama dönemini çakıştırmak, maddi açıdan mümkün
değildi. Bu nedenle düğünler iki bayram arasında değil, farklı bir dönemde;
çiftçiler için hasat zamanından sonraki bir tarihte yapılırdı.
İşin İslami boyutunda yanlış yorumlama olduğu görüşü
hakimdir. Şartlar ve imkânlar müsait olduğu zaman, senenin bütün gün ve
saatlerinde düğün yapılabilir, nikâh kıyılabilir. Yani nikâh için belli bir
zaman ve vakit yoktur. Bu sebeple iki bayram arasında düğün yapmakta ve nikâh
kıydırmakta dinimiz açısından hiçbir sakınca bulunmamaktadır.
O halde bu tür asılsız söylentilere iltifat etmemeli, nikâhın
ne zaman kıyıldığına değil; hangi şartlarla kıyıldığına ve kurulan yeni yuvanın
dinî açıdan aranılan şartlara sahip olup olmadığına dikkat etmelidir. Çünkü
“Allah’ın emri, Hz. Peygamber’in sünneti üzere" sözleriyle başlatılan
evlilik hayatının, kuruluş ve devamının
da Allah’ın emri, Hz. Peygamber’in sünneti üzere olması gereklidir. Yapılan
evliliklerin Allah'ın emirlerine uygun yapılabilmesi temennisiyle...
—HACI ARICI—