TANRI BİLE BATIRAMAZ!..

21-12-2021 1729 Yorum yok. Yorum Ekle

Takvimler 10 Nisan 1912’yi gösteriyordu. Dört yıl önce başlanıp hızlı bir şekilde bitirilen 269 mt uzunluğunda 4 adet dev bacalı, 11 katlı, içinde yüzme havuzları, hamam ve dans salonları olan dönemin en büyük ve ileri teknolojisine sahip buharlı yolcu gemisi; farklı ülkelerden, farklı din, kültürlere sahip yolcuları ve gemi personeli dâhil olmak üzere 2224 kişi ile İngiltere Southampton limanından New York'a doğru büyük coşkuyla ilk seferine çıkmıştı.

Gemiyi inşa eden firma sahipleri eserine öyle çok güvenmişti ki can kurtarma salları gemide fazla yer kaplamasın diye yolcu ve mürettebat toplamının ancak üçte birini alacak sayıda güverteye yerleştirmişti. Onları da deniz hukuki zorunluluğu aşmak için sadece görüntü olsun diye...

Elbette ki;  içinde bulunduğu zamanın en ileri teknolojisi ile inşa edilen, devasa bu gemi batmazdı, batamazdı!.. Hatta bu inanç öyle bir ileri gitmişti ki, yolcu biletleri üzerlerine "Tanrı bile batıramaz" sloganı yazılmış ve bu şekilde piyasaya sürülmüştü…

Geminin devasa makineleri, ultra lüks dizaynı ve biletlerdeki iddialı slogan geminin 26 yıllık tecrübeli kaptanı da etkilemiş olacak ki; gideceği rota üzerinde büyük buz dağları bulunduğu bilgisine sahip olduğu halde, gemi sahibinin ısrarı üzerine, varacağı limana daha erken ulaşarak rekor kırmak için hızını normalin üzerine çıkarmıştı.

Bu arada, geminin adını yazmamış olsam da çoğu kişi geminin adını sanırım hatırlamıştır. Hatta yaşı kırk üzeri olanlar, 1997 yılında film senaryosuna konu olan ve gişe rekorlarını kıran, gemi ile aynı isimi taşıyan Titanic filmini hatırladığına da eminim…  Ve elbette ki filmin başrollerini oynayan Leonardo DiCaprio ve Kate Winslet in filmin yarısına doğru gerçekleşen o romantik sahneyi unutulması imkânsız gibidir.

Hani, gemi seyahati sırasında tanışarak farklı kültürlerden olmalarına rağmen birbirlerine aşık olan iki gencin geminin burun kısmında küpeşte üstüne çıkıp korkuluklara dayanarak bedenlerini önlü arkalı birbirine yapıştırdığı ve rüzgara doğru kuş misali uçar gibi kollarını her iki yana açtığı, romantizmin doruğa ulaştığı o an... Elbette ki yaşları kaç olursa olsun izleyenler için unutulması, hatta sevdiği kişi ile aynısını uygulamamış olması imkânsız gibi bir sahnedir...  (En azından ben ve benim gibileri :) )

Titanic gemisinde filme konu olduğu gibi gerçekte böyle bir romantik bir an yaşandı mı? Elbette ki bunu bilemeyiz. Biz gelelim gerçek zamana…

Titanic limandan ayrılalı 38 saat olmuş ve o gece ay olmadığı için okyanusun ortasında uzağı görmek imkânsız gibiydi. Saat 24.00’e varmak üzereydi ki gözcü direği üzerinde bulunan gözcüler bir kaç kilometre ileride zar zor görebildikleri dev buz dağının karanlık yüzüne doğru süratle yaklaştıklarını fark edip yetkililere bildirdiklerinde hızla rekora ilerleyen Titanic için her şey artık çok geçti.

Dünyanın en büyük ve modern yolcu gemisi Titanic için dev buz dağı sanki "Allah'ın sopası" olmuş, iki saat kırk dakika içinde 1514 yolcu ve 'Tanrı bile batıramaz' yazılı biletleri ile birlikte Kuzey Atlantik'in buzlu sularına gömülmüştü.

Sınırlı sayıdaki filikaların alabildiği 710 kişi kurtulmuş olsalar da ömür boyu kazanın izlerini ve travmadan kurtulmaları kimileri için çok zor kimileri için imkânsız olacaktı.

 

Titanic felaketinde çoğu kişi sorumluydu.

*Gemiyi inşa eden firmanın ticari olarak daha çok kazanmak için yaptığı hatalar hatta Allah'ın adını bile ticari olarak kullanmaktan çekinmemiş olması…

*Gemi kaptanı 26 yıllık tecrübesini, kariyerini bir kenara bırakarak gemi sahiplerine teslim olması ve geminin hızını aşırı arttırması…

*Gemide ki flikaların azlığını göz ardı eden Deniz hukuku.

****

Bu olayı niye mi anlattım?

Şahsen ben son bir kaç yıldır ülke olarak içinde bulunduğumuz ekonomik ve siyasi durumumuzu buz dağına doğru hızla ilerleyen Titanic'e benzetiyorum.

57 yıllık ömrüne 11 savaş, 24 madalya, 7 nişan, 13 kitap 1 ülke ve bu ülkede 4 Cumhurbaşkanlığı sığdıran Mustafa Kemal Atatürk bile "Benim naçiz vücudum, bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti, ilelebet payidar kalacaktır." derken…

Kendisini bu vatanın tek sahibi ve vazgeçilmez olduğunu sanan, "Türkiye anonim şirketi gibi yönetilmeli" diyebilen, dinî söylemlerle algı siyaseti yapmaktan çekinmeyen ve kendisi olmazsa devletin yıkılacağını bile söyleyebilen paranoid yapıya sahip siyasetçiler...

Bu siyasetçilere teslim olan, biat eden, yıllarını bilim, ekonomi, hukuk alanında eğitime vermiş profesörler, yargıçlar akademisyenler, diplomatlar. Ve futbol takımı tutar gibi siyasi parti tutan, algı siyasetine esir olduğu için dünyanın bizleri kıskandığını sanan ve kolayca dini, milli inançları ile aldatılan halk.

"Allah'ın sopası" Titanic için dev buzul dağı olup sonucu facia olurken, ülkemiz için inşallah sadece şu ana kadar yaşananlardan ibarettir. Allah bu ülkeye, algılara esir olmadan doğruyu araştıran, sorgulayan bir millet ve böyle bir millete yaraşır yöneticiler nasip eder inşallah.

2022 yılı dünyaca hayırlara vesile olsun. Milletçe güven ve huzur içinde nice mutlu yıllara...