Kısa süre
önce Ülkece etkilendiğimiz Taksim patlaması ardından başımıza gelen depremle
birlikte tekrar hatıralarımızla farkındalıklarımızın artmasına değinmek
istiyorum.
Taksim'de
meydana gelen patlamanın adımlarını ulusal mecralarda izledikten sonra, hepimiz
gibi olan bitene öfke yüklenerek gidişatı takip ettim.
Devletin,
terörle mücadelesi bu kadar yoğun ve son yıllara göre en iyi durumdayken, terör
örgütü üyelerinin bu bariyeri aşarak, Ülkeye rahatça girmeleri sonucunda
başımıza bunların geldiğini düşünüyorum.
Devletin
terörle mücadelesini takdir ettiğim kadar maalesef mülteci dışında yabancı
uyruklu vatandaşlara verilen haklar, sınır kapılarının açık olması da
eleştirdiğim noktalar arasında.
İstediğiniz
kadar iyi niyetli yaklaşımlar güdün, devlet istediği kadar anlaşmalar,
sözleşmeler imzalasın eğer Taksim’de ki gibi bir patlama yaşanıyorsa, illaki
bir yerde yanlışlar vardır. Düşünmek ve sonuçları iyi değerlendirmek
gereklidir.
Aksi
halde adım adım patlamaya gidişi, kurulan bağlantıları hep birlikte takip
ettik.
Bir
iletişimci olarak, toplumun aldığı yarayı duygusal açıdan çöküşü de değerlendirmenin
önemli olduğunu düşünüyorum. Bu tarz olaylar, yaşayışlar maalesef ki hepimizi
üzüyor. Olayın toplum içinde gerçekleşmesinin ardından yayılan görüntüler,
videolar da halkın duygularını kin ve nefrete dönüştürmeye yönelikti.
Olay tazeliğini
korurken, toplumsal bir yaramız olduğu için detayıyla ele almak istiyorum. Bu
tarz durumlar da oluşabilecek bilgi dağılımı bir kenara, provokatif
hareketliliği yönetmekte çoğu zaman profesyonellik gerektirir. Hal böyle olunca
sosyal alanlarda kısa sureli de olsa yayılan ve yayımlama yasağıyla kaldırılan fotoğraf
ve videolar da olmuştur. Olayın vahametini gözler önüne seren karelerle birlikte,
halk nezdinde anında öfkeye dönüşmüştür.
Sürecin
hızla işliyor oluşundan yola çıkarak, zamanında verilmiş kararlar dizisiyle
bizler bugünlere kadar geldik. Kısa sürede yakalanan örgüt üyeleri ve onların
bağlantılarının tutuklanmasıyla birlikte süreç sonlandı. Ardı sıra devlet büyüklerinin
konuya yaklaşımlarını hep birlikte izleyip, kendi süzgecimizden süzerek değerlendirdik.
Ön
görülemez olmayan bu ve benzer olayların bir kez daha yaşanmaması adına devletin
yaptırımlarını, peşi sıra önleyici tedbirlerini yine birlikte takıp edip görecek,
gerekirse katkı sunacağız. Deprem konusuna da değinecek olursam, deprem kuşağı üzerinde
bulunmamıza rağmen ikinci derece deprem bölgesi konumundayız.
Risk
tabiki her zaman yüksek, bu kuşak üzerinde gerçekleşecek büyük bir deprem zaten
beklenmekte, bu öngörüyle hareket etmemiz lazım. Aksi halde 1999 depremini
yaşamış bir çocuk olarak tek duygum ve hissettiğim, ne olup bittiğini
bilmediğim, anlayamadığımdı. Şu dönemde yapılması gereken, binaların fiziki
yapılarının denetlenmesinin yanı sıra, deprem anında neler yapılması gerektiğine
dair bilgilerin, sadece okul öğrencilerine değil gerekirse, yaşlı genç çocuk
ayrımı olmaksızın vatandaşın kapısını rahatça çalabilen, TV’de anlatımlarla ve
videolarla desteklenmesidir.
Bu
bilinçle yaşamayı öğrenmek zorunda olduğumuzu ne yazık ki tecrübe ettik.
Hepimize
şimdiden emniyetli, sağlıklı günler dilerim.