Ekim ayı başından beri Dünyanın
gözü önünde Gazze’de soykırım yaşanmaktadır. İsrail’in yaptığı teröre karşı
sözde medeni, demokrasi beşiği olan batılı ülkelerin yönetimlerinin tepki
gösterecek sesi çıkmamaktadır.
Peki, Filistin toprakları nasıl
işgal edildi. Tarihsel süreç 1879 yılındaki 1.Siyonizm kongresi ile başladı.
İsviçre’nin Basel şehrinde toplanan kongrede Filistin’de Yahudi devleti
kurulması kararı alınıyor. 1903 yılına kadar, çoğu doğu Avrupa ülkelerinden
olmak üzere 25bin Yahudi göçmen bölgeye geliyor. Arap nüfusu 500 bin kişi
civarıydı. Osmanlı Devleti planlı göçü
önlemek için, Yahudilerin toprak alımı kısıtlanmış, inşaat izni İstanbul’a
bağlanmıştır. Bu önlemler sonucunda göç artışı ve işgal süreci yavaşlatılmıştır.
1904- 1914 yılları arasında 40bin
kişilik ikinci göçmenler bölgeye geliyor. Aralık 1917 de İngilizler bölgeyi ve
Kudüs’ü ele geçirmişlerdir. Bölge yönetimi 1918 yılında Osmanlı egemenliğinden
İngiliz mandası yönetimine geçiyor. Yönetim değişikliği bölgeye göçü
hızlandırmış ve 1922 yılında İngilizlerin yaptığı nüfus sayımına göre; Yahudi
nüfus 85 bin kişi, Arap nüfusu 665 bin kişi olmuştur.
İngilizler 1947 yılında manda
yönetimini Birleşmiş Milletlere devrediyor. BM ‘in kurduğu komite bölgeyi, %56’sı
İsrail ve %44’ü Filistin devleti arasında bölüyor. Kudüs’ün idaresi
Uluslararası idareye bırakılıyor. Bu
öneri 29 Kasım 1947 tarihli Birleşmiş Milletler genel kurulunda 33 ülkenin
kabul oyu, aralarında Türkiye’nin de olduğu 13 ülkenin ret oyu ve 10 ülkenin
çekimser oyu ile İsrail devletinin kuruluş kararı alınıyor. Bu karar üzerine 14
Mayıs 1948’de İsrail devleti resmen kurulmuştur. Roma imparatorluğunun Milattan
sonra 1.yüzyılda sürgün ettiği Yahudiler, 19.yüzyılda devlet kurma durumuna
gelmiştir. Devletin kurulmasıyla, doğu Avrupa ve Arap ülkelerinden 500bin kişi,
Irak’tan 114 bin kişi, Yemen’den 49 bin, İran’dan 30 bin kişi İsrail’e
getiriliyor. BM kararında Filistin devletine bırakılan topraklar İsrail
tarafından yıllar boyunca işgal edilmiştir. Gazze şehri işgal edilemeyen şehir
durumundadır. Günlerdir hastane, okul, cami, kilise gibi yapılar da dahil şehir
bombardıman altındadır. Kilisenin bombalanmasına Hıristiyan batı ülkeleri ve
papadan hiçbir tepki gelmemesi çok manidardır.
Yaşananlar iki ülke arasındaki
savaş değil, çoluk- çocuk demeden sivil halkın katliamıdır. Sözde insan hakları
savunucuları, Birleşmiş milletler topluluğu gibi uluslararası kuruluşlar
sınıfta kalmışlardır.
Tüm bu yaşananlardan Türk milleti
olarak gereken dersleri çıkarmamız gerekmektedir. Devlet ve millet olarak her
alanda güçlü olmamız çok önemlidir.