Facebook'ta Paylaş
Google +'da Paylaş
Sevgili okurlarım;
Çok arzulu olmamama karşın, bu sıkıntımı sizinle bölüşmemin zamanının gelip geçtiğine inanıyorum. Zaman zaman üstü kapalı yazılarımda bahsetmeme karşılık, hiçbir gelişmenin olmayışı sebebiyle konuyu, tüm açıklığı ile sizlerle paylaşmak istiyorum.
2005 Yılı Kasım ayı öncesi, Beykoz ile ilgili sorularıma cevap almak üzere, Belediye Başkanından, Özel Kalemi vasıtası ile röportaj talep ettim. 23 Kasım 2005 tarihinde, İl Genel Meclisi Üyelerinin, Okullarımızın Müdürlerine verdiği yemekte bulunan, Belediye Başkanı kısa bir zaman sonra izin isteyerek, aile içinde önemli bir mutluluğu yaşamak için yan salona geçmişti. Başkanın aile içi önemli mutlu gününü görüntülemek istediğimizde, Sayın Başkan Ozancığım istersen görüntü al, fakat benim çok daha farklı teklifim var, seni en kısa zamanda evimde misafir edip, çok önemli bir röportaj yapmak istiyorum. Bunun adına da Muharrem Ergül’ün özel yaşamı koyalım teklifi ile karşılaştım.
Başkanın Müdürlerine bu konunun alt yapısını hazırlayın talimatının sonrasında, maalesef bu zaman 17 aydır hiç gelmedi. Aksamaların devamında, bizzat Sayın Başkana, konuyla ilgili Danışmanlarına ve Müdürlerine defalarca kez hatırlatmama karşın hala beklemekteyim. 20 aya yakındır beklediğim yetmiyormuş gibi, Sayın Başkandan gelen teklif üzerine tam 11 saatimi Başkanın 1 gününe ayırdım, tüm yaşadıklarımı görüntüler ile Gazetenin ana manşetinden sizlere aktardım.” O zaman Sayın Başkanın Ozan senin söylemek istediklerin varsa küçük küçük aktar teklifini de, Sayın Başkanım bu sizin özel organizasyonunuz, ben teklif ettiğim gibi sorularıma cevap alacağım özel bir zaman istiyorum diyerek geri çevirmiştim”
Sonrasında, Çiğdem Mahallesindeki bir halı saha tesislerinde, geniş katılımlı bir toplantıya girerken, herkesin önünde Sayın Başkan iki elini omzuma koyarak “Ozan seninle de röportajı bir türlü yapamadık, ama en kısa zamanda göreceksin 20X20 lik bir röportaj yapacağız sözlerine herkes gibi bende şaşırmıştım” zira onunda üzerinden neredeyse 6 ay geçti.
Garip olan şudur ki Sayın Başkan röportaj teklifime evet demezken, toplum içerisinde şahsımdan ve gazetemizden bahsederken çok övgü dolu sözler söylemekte, hatta sokakta bizi görenler eğer aramızdaki yaş farkına dikkat etmeseler bunlar ya asker, yada okul arkadaşları diyecekler.
Değerli okurlarım;
Öyle bir süreçten geçtik ki, mevsim itibarıyla mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır yakıştırmasını bu yıl yaşamadık. Havaların, bu tezi çürütmesinin ardından 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, 14 Mart Tıp Bayramı, 18 mart Çanakkale Zaferi Yıldönümü, 25 Mart İstanbul’daki Yerel Gazete Sahiplerinin, kurumsallaşma adına Gazetemiz ev sahipliğinde Kavacıkta yaptığı toplantı, huzurlu yaşamamızın teminatı olan Polisimizin 162. Yıl Kutlamaları. Seçim sürecinin kapıyı çalmasıyla hareketlenen siyasi partilerimizdeki, güven tazelemek için yapılan genel kurullar, saymaya çalıştığım bu etkinlikler ve sayamadığımız birçok etkinlik sanki, Mart ve Nisan ayına yansıyan alışılagelmişin dışındaki bir trafik oluşturdu. Unutmadan aktarayım, İlçe Milli Eğitim Müdürümüz Neşat Yayla’nın geri dönüşü ve halen dönüşünü bilmeyenlerin Neşat beyi gördüklerinde yaşadıkları sevinç gösterileri ilçede yaşanan güzelliklerin en katmerlisi oluyor. Bunlar olağan ve rutin işler, havaların iyi gitmesiyle, bu yıl tesadüfen böyle gelişti. Tayin konusuna gelince, bu Neşat bey olmazda başka bir bey veya hanımefendi olur.
Ama en önemlisi, ülke gündemine düşen ve ana haberlerimizin ayrıcalıklı konusu olarak işlenen ACARLAR konusu ki, tüm Beykozluyu iyice gerdi. Devletin makamları kendi aralarında anlaşamamamın sıkıntısını direkt halka yansıtarak, Beykoz Halkının moralini bozdu. Bu konuda çok fazla kafa karıştırmak istemiyorum, her şey net olarak ortada. Doğuş Haber Gazetesi olarak konuyu bu güne kadar hiç irdeleme gereği duymadık. Fakat konu Beykoz Halkının zaten çeşitli sıkıntılardan dolayı az olan moralini dibe vurdurunca, biz bu sayımızda konunun sadece Beykoz Halkını etkileyen bölümünü ele aldık. Konunun bürokratik ve idari yönden boyutunu Genel Yayın Yönetmenimiz Saara Yılmaz Özenç, 50. sayımızda İşçikentten Acarkente başlıklı köşe yazısını, 51. sayı olan son sayımızda da devam ettirerek İşçikentten Acarkente “2” başlığı ile ele aldı. Genel Yayın Yönetmenimiz her ne kadar köşesini kendi gözlemiyle kaleme alsa da, gazetemizin de yayın ilkesi olarak görüşünü ifade etmiştir.
Anlatmaya çalıştığım ilçemizdeki bu hareketliliği, sizlere bir sonraki sayıya kalmasın düşüncesiyle hareket etmemiz ve yaşadığım küçük bir sağlık sorunu, çıkış sürecimizde biraz rötar oluşturdu. Bu konuda tek tesellimiz olarak, birinci sırada hoşgörünüz, sonrasında ise “5 Yıl ve 51.Sayılık” geçmişimiz.
İnanın 51. sayı ile çok farklı başlamak istiyorduk fakat olmadı, sıkıntısız bir kış mevsimini geride bırakmanın sevinciyle, önümüzdeki dönemde sırada bekleyen ve bir sonraki sayıya kalacak haberimizin önemi ne olursa olsun, çıkış sürecimizin önemine tüm şartlarımızı zorlayıp,özen göstermek istiyoruz.
GELELİM YAZIMIN ADRESE TESLİM ÖZEL BÖLÜMÜNE
Bu özel bölüme geçmeden 49.sayımızdaki “ 5 yıl antremanın ardından öğrendiklerimizle yolumuza devam ediyoruz” isimli köşe yazımdan kısa bir hatırlatma ile adrese teslim bölümüne girmek istiyorum.
Ateşin kesildiği yerde “Dost”luğa Dair Elde Kalanlar
Ateş Yakılmak istendi mi ok yaydan çıkmış demektir. “Ve gerisi boştur”. Önemli olan o ateşi gereksiz yakmamak, gereksiz sebeplerden yakılan ateşleri söndürmeye de hiçbir suyun yetmeyeceği gerçektir. Çünkü Allah yakılan ateşin gereksiz olduğunu bilir ve ateşi söndürme adına, o ilahi gücünü asla göstermez. Hele hele bu gereksiz ateş taraflardan başka geniş kitleleri bir şekilde etkiliyorsa, yeri geldiğinde o ateşin tarafların kendisini de yakacağı muhakkaktır.
Ateşin gücünden yola çıkarak, gereksiz ateşin vereceği zararları çok iyi analiz yaparken, karşı tarafa da, her an ateş yakabilecek donanımda olduğunu, alevi gerçekleştirmek için “hazırda bir kibrit bulundurduğunu hissettirmek gerekli”.
“………………değil sahibinin hatırı vardır sözünü hatırlatarak, ısrarla ateş yakmamızı isteyen zatı muhterem bilmelidir ki, şahsi ihtiraslarını ne kendi, nede benim kurumuma taşıyamayacaktır”
Ateş düştüğü yeri yakar sözünü açarak girersek, arkadaşımızın içinin kor kor yanmasına karşılık, çevresine ateş saçıyorum imajı vermesinin de, deli saçması olduğunu bilmesi gerekli, çünkü ateşi kendisini bile ısıtmıyor ki, ateşinin başkasına zararı veya faydası olsun.
Bu arkadaşımızın gerçekten ateşi varsa, bu ateşi önce yüce Allah sonrada, geçmişte olduğu gibi ve halende devam ettiği gibi, en yakın teşriki mesaide olduğu kurum söndürebilir.
Bu arkadaşıma tavsiyem varsa medeni cesareti ve yüreği yetiyorsa, malum konu hakkında adı geçen kişileri ve konuya yakın birkaç kişiyi çağırıp, bir mini toplantı yapalım ve dananın kuyruğu kopsun. Kim çapsızmış, kim kelmiş, kim fodulmuş, kimin yüzü beş dakikada pancar gibi kızarıyormuş tüm Beykoz’da görmüş olsun. Ha bunu yapamıyor musun, o zaman otur ağız tadıyla çorbanı iç ve kimsenin de ağız tadına karışma, he canım kardeşim.
Sevgili okurlarım inanın bu konu için çok üzülüyorum, yazımın adrese teslim bölümü için beni ne olur bağışlayın, hepinizin hoşgörüsüne sığınıyorum. Sizler lütfen bu bölümü görmemezlikten gelin, çünkü bu bölüm meraklısına özel servis edildi.