Allah herkesi durumuna, kapasitesine ve kendi şartlarına göre
imtihan eder.
Dünyada imtihanlar çok çeşitlidir. Kimi servetinden imtihan
olmakta, kimi servet düşmanlığından. Kimi sıhhatinden, kimi hastalığından. Kimi
borçlu kalmaktan, kimi ise alacaklı olmaktan...
Zordur, çetindir imtihanlar. Mevlânâ, “Zor diyorsun, zor
olacak ki, imtihan olsun.” der. İmtihanlar ağırdır. Herkesin de bir imtihanı
vardır. Sevmek, en müsait imtihandır mesela... Ve kişi daima en sevdiği ile
imtihan edilir. "İnanç arttıkça, imtihan da artar” buyurmuştur yine
Mevlânâ.
Allah'ın dünya hayâtında insanoğlunu imtihan ettiği diğer
hususlardan bazıları da can, mal ve evlâttır. Bunlar hayra kullanıldığında
nîmet iken, şerre kullanıldığında sıkıntı sebebidir. Bizlere neyin hayır, neyin
şer; neyin nîmet, neyin zillet olduğunu bildirecek olan ancak dînimiz
İslâm'dır.
Allah fakir bir kulunu zekâttan sorumlu tutmazken, onun
sabretmesini istemiştir. Onun zekât imtihanı yoktur. Zengin bir kulunun ise
zekât imtihanı vardır. Zekâtını vermeyen bir kul, bu noktadan imtihanı
kaybeder. Ahirette bunun hesabını verir ve cezasını görür.
İnsanlar fıtrat olarak aynı yaratılmadığı için imtihanlarının
da farklı olması hikmettendir. İnsanlarda binlerce duygu ve hissiyat vardır.
Her insanda bu duyguların açığa vurulması farklıdır. Meselâ kadınlarda şefkat
hissi erkeklere göre daha fazladır. Bundan da anlaşılıyor ki, imtihan
sorularının aynı olması değil farklı olması hikmete uygundur.
İmtihanın zorluğuna göre mükâfat da artmaktadır. Soruları zor
olan bir imtihandan kişi elli puan alsa, kolay olan bir imtihandan da yüz puan
alsa, görünüşte dereceleri aynı olmasa da hakikâtte aynı olabilir. Rakamsal
olarak diğeri daha üstün gözükse de değer olarak aynı olabilir. Bazen insanın
başına gelen bir zor musibet başkasının başına gelen on sıkıntıdan daha çok
sevap kazandırabilir. Mühim olan meselenin iç yüzünü anlayabilmektir.
İmtihan hayat belirtisidir aslında. İmtihan biterse hayat
bitmiştir. Üstad Necip Fazıl Kısakürek, “Ey düşmanım! Sen benim ifadem ve
hızımsın. Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın” demiştir. Her şey
zıddıyla kaimdir. İmtihansız, mücadelesiz, mücahedesiz, hayalsiz ve isteksiz
olamaz insan, olmamalı da...
İnsan; madem baştan bazı sorumlulukları üstlenmiş, eşrefi
mahlûkat sayılmış, öyleyse gereğini de yapmalıdır.
İnsan yükseklerde konumlandırılmıştır. Yüksekler tehlikelidir.
Yükseklere çıkmak kadar oralarda kalabilmek de güçtür. Her rahmetin bir zahmeti
mutlaka vardır. Cennete hiçbir zaman çiçekli, engelsiz, taşsız, dikensiz
yollardan gidilmemiştir. O hâlde imtihana tabi tutulmak Allah’ın kullarını
sevmesi, olgunlaştırması, muhatap alması manasındadır.
Bununla birlikte biz âciz kulları yorar ağır imtihanlar.
Şikâyet ettirir, bıktırır, usandırır zaman zaman. İmtihanlar bitince ve biz
güçlenince anlarız ki, imtihan ne güzel bir şeymiş. İşte bunu bildiğimiz
içindir ki, imtihanlardan kaçmayız ve imtihansız kalmayız. Zaten yaşadığımız
dünya imtihanla dolu değil mi? Her yerde imtihan var. Kazanmadan ve başarmadan
bir yerlere gelebilmek çok zordur.
Ne ağır imtihandır başındaki Sakarya!
Bin bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya? Allah murad
etmişse olur. Kul istemişse yine olur. Kanarya kartalı taşır. Allah taşıtır,
muvaffak eder.
Ağır imtihanlarınızı düşünmenizi istirham eder, bu
imtihanlarınızda sizlere başarılar dilerim…